The NewsightThe NewsightThe Newsight
Bildirim
Font Büyüklüğünü DeğiştirAa
  • Haberler
  • Insight
  • Foresight
  • Nedir?
Font Büyüklüğünü DeğiştirAa
The NewsightThe Newsight
Arama
  • Haberler
  • Insight
  • Foresight
  • Nedir?

Yeni Yazılar

Meta AI, Türkiye’de kullanıma açıldı

Elon Musk’tan Wikipedia’ya rakip: Grokipedia yayında

E-mail güvenliğinde yeni tehdit: Yapay zekayı hedef alan phishing

Marc Pritchard: Marka inşasının zamansız kuralları hala geçerli

Fibasigorta’dan “Gençlerin Güvence Haritası”

Takip Edin
  • Hakkımızda
  • Künye ve İletişim
  • Reklam ve İş Birliği
The Newsight © 2025
The Newsight > Insight > Kayıtsızlığın dikenli tahtı
Insight

Kayıtsızlığın dikenli tahtı

Yazar Arda Öztaşkın Ocak 27, 2025
Paylaş
4 Dk. Okuma
Paylaş

Yaşadığımız son olaylara bir bakın. Hissetmemiz gereken vicdanî sorumluluk anlayışının gündelik hayatta karşılığını bulmakta zorlanıyoruz. Mega kentlere sıkışan insanlar “başkalarının yüzüyle” sadece dijital platformlarda ve medyada karşılaşıyor. Ekranda görünen o yüzün ardındaki acı veya ihtiyaç, başkasının konu olduğu uzak bir haber ve tüketilebilecek bir içerik olarak kalıyor. Değer kıtlığının giderek artan hakimiyetiyle, ideallerin, dayanışmanın ve empatinin yerini kısa vadeli, faydacı ve tüketim odaklı yaşamlar alıyor.

İçindekiler
Başkalarının acısını tüketmek!Kayıtsızlığı normalleştirmek!Çürüme döngüsünü kırmak!

Toplumun kurumsal, kültürel ve değerler bütünlüğünü dağılırken, insanların “başkası”yla ve kamusal meselelerle bağ kurması güçleşiyor. Tüm bu çürüme, nihayetinde keskin bir bireyciliğe doğru evriliyor.

Başkalarının acısını tüketmek!

Bu durumu pekiştiren bir diğer unsur, modernitenin anlam krizi ve “absürt” olgusu. Albert Camus’ye göre, dünya kayıtsızdır ve insanın anlam arayışıyla dünyanın kayıtsızlığı arasındaki bu çelişki absürt bir hal yaratır. Toplum “benim uğraşacak çok işim var, başkası umurumda değil” düşüncesine sürüklendiğinde, bu absürtlük doruğa ulaşır.

Böylece, insanlar kendi bireysel dünyalarına kapanırken, dış dünyadan gelen felaket, acı veya haksızlık haberlerine karşı duyarsızlaşır. Kimse, “benim de burada bir sorumluluğum var” duygusunu ciddiye almak istemez. Sonuçta, kolektif bir kayıtsızlık kültürü oluşur. İnsanlar, “ben tek başıma bu sorunları çözemem” deyip, ilgiyi sadece kendi hayatlarına kanalize eder.

Toplumsal normların belirsizleştiği ve değerlerin eridiği bir ortamda, ortak ahlak zemini güç yitirir. Böylece, insanlar giderek yalnızlaşırken, başkalarının acısına veya hak arayışına da kayıtsız kalır. Kentleşme ve modern yaşamda aile, mahalle veya yakın çevre ağlarının zayıflaması da bu yalnızlaşmayı tetikler. Kentlerde yüz binlerce insanın yan yana yaşadığı ama birbirini tanımadığı tablo, gündelik duyarsızlıkların birikimiyle beslenir. Artık insanlar yalnızca kendi konfor alanlarını koruyabilmeyi hedefler. Geri kalanını ise ya uzaktan ya da ekrandan seyretmeye başlar.

Kayıtsızlığı normalleştirmek!

Ekran karşısında saatler geçiren, dijital dünyada yüzeysel ve sentetik ilişkiler yaşayan insanlar, gerçek bir empati becerisinden giderek uzaklaşıyor. Gösteri toplumu yaklaşımı, trajedilerin bile birer “izlenecek içerik” haline gelmesini sağlayarak, derin bir kayıtsızlığı normalleştiriyor. Algoritmalar, her şeyi hızla akıp giden ve çabuk tüketilen bir içeriğe indirgerken, empati veya eleştirel düşünceye nadiren yer bırakıyor.

Her gün yeni bir trajedi veya skandal ortaya çıktığında, çok sayıda kişi “tıklayıp geçme” veya “bir-iki cümleyle yorum yapma” dışında eyleme geçmiyor. Böylece koca bir kitle, izleyicilik pozisyonunda kalıyor. Yaşanan olaylar sanki herhangi bir dizinin yeni bölümü gibi “tüketilebilir” bir içeriği andırıyor. Bu da giderek toplumda daha kalıcı bir kayıtsızlığa zemin hazırlıyor.

Ekonomik rekabet ortamı ve neoliberal mantık da insanları sürekli performans ve kısa vadeli hedefler peşinde koşmaya itiyor. Eğer çalışma ortamında, insani duygulara yer verenlere “zayıf” etiketi takılan bir düzen söz konusuysa, herkes “sert” ve “bencil” olmak için ne gerekiyorsa yapmaya başlıyor. Otoriter çalışma koşulları, zamanla insanların başkasının acısına, hakkına veya onuruna dair duyarlılığını köreltiyor. Bu da toplumsal çürümeyi iyice derinleştiriyor.

Özetle, felsefi boyutta ahlaki ödevimizi, varoluş sorumluluğumuzu rafa kaldırdığımız; sosyolojik boyutta ise dayanışma bağlarımızı, normlarımızı ve eleştiri gücümüzü kaybettiğimiz bir topluma doğru sürükleniyoruz. Bu kayıtsızlık, başkalarının acısını normalleştirmekle kalmıyor, yarın bizim acımızın da kimse tarafından paylaşılmayacağı bir geleceği hazırlıyor.

Çürüme döngüsünü kırmak!

Bu döngüyü kırmanın tek yolu, insani değerleri yeniden hatırlamak, ortak dertlere sırt çevirmemek ve eleştiri kültürünü bilinçli olarak güçlendirmekten geçiyor. Teknolojiyi sadece bireysel haz peşinde koşmanın aracı olmaktan çıkarıp, dayanışma ve farkındalık ağları kurmanın bir zemini haline getirebilirsek, çocuklarımıza ve kendimize “başka insanların yaşadığı acının bizim de derdimiz olduğunu” öğretebilirsek bir çıkış yolu bulabiliriz.

Aksi takdirde, kendi konfor alanımızda rahatsız olmadan yaşadığımızı sanırken, toplumsal çürüme tüm bağlarımızı sessizce kemirmeye devam edecek. O kemirme, en sonunda hayatı ortak değerler ve dayanışma olmadan yaşanmaz hale getirdiğinde, geriye yapayalnız insanların sessiz çığlıklarını duymanın bile kimseye bir şey ifade etmediği bir dünya kalmış olacak.


Buna da göz atın: Sürdürülebilirlik fetişizmi ve ekolojik burjuvazi

ETİKET:Köşe YazısıPerspektifTürkiye

Güncel Kalın

İş dünyasından en güncel haberler, sektörel analizler ve ilham verici içerikler için sosyal medya hesaplarımızı takip edin.

Popüler

Lükste yeni dönem: İkinci el ve kiralama modeli yükseliyor

Türkiye’nin en büyük podcast buluşması dördüncü kez gerçekleşti

ChatGPT daha “insani” olacak: Yeni ton seçenekleri ve yetişkin modu geliyor

Sora 2’ye film devlerinden telif freni

İlgili Yazılar

Yapay zeka çağında cinsiyet eşitliği, ekonomik bir zorunluluk

WEF tarafından LinkedIn iş birliğinde yayınlanan rapor, akıllı çağda kadınların profesyonel hayattaki durumlarını ortaya koyuyor.

Yazar The Newsight 5 Dk. Okuma

Kantar Creative Effectiveness Awards ile 2025’te reklamcılığın resmi

Kantar Creative Effectiveness Awards güncel teknolojileri insan dokunuşuyla birleştiren markaların başarısını ortaya koydu.

Yazar The Newsight 4 Dk. Okuma

Yapay zeka entegrasyonuyla akıllı telefonlar “zeki” oluyor…

Bir süredir küçük geliştirmelerle tüketici heyecanını karşılamayan akıllı telefonlar, yapay zeka entegrasyonuyla dönüşüyor.

Yazar The Newsight 3 Dk. Okuma

Bilgi çağında FOMO değil, JOMO! (JOY of Missing Out)

Özellikle pazarlama sektöründe hızla yaşanan her gelişmenin peşinden gerçekten koşmalı mıyız? Önerimiz FOMO değil; JOMO!

Yazar The Newsight 5 Dk. Okuma

Yapay zeka, sanal gerçeklik ile buluşsa daha mı iyi olur?

Üretken yapay zekayı iş süreçlerine entegre etmenin en iyi yolu, VR ve sanal evren olabilir…

Yazar The Newsight 5 Dk. Okuma

2024: Teknolojinin dünyayı dönüştürdüğü yıl

2024'te kanser tedavisinden sürdürülebilir enerji çözümlerine kadar uzanan teknoloji merkezli gelişmeler, dünyayı değiştirdi.

Yazar The Newsight 4 Dk. Okuma
The Newsight

İş dünyası haberleri, pazarlama ve kurumsal iletişim stratejileri, sektörel içgörüler, araştırma analizleri ve konularında uzman yazarlardan düşünce yazıları.

Bağlantılar

  • Gizlilik ve Kişisel Veri Politikası
  • Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında Açık Rıza Beyanı

Bilgiler

  • Hakkımızda
  • Künye ve İletişim
  • Reklam ve İş Birliği

DSAB Yayın Yapım Tanıtım Organizasyon Bilişim Ticaret Limited Şirketi © 2024