Arktik bölgesi, iklim değişikliğinin etkileriyle birlikte dünyanın en çok tartışılan jeopolitik sahnelerinden biri haline geldi. Buzulların erimesiyle birlikte yeni deniz ticaret yollarının açılması ve zengin doğal kaynaklara erişim imkanı, ülkeler arasındaki rekabeti gün geçtikçe kızıştırmaya devam ediyor. Çin ve Rusya’nın bölgedeki artan askeri varlığı, Kanada’da açıklanan yeni arktik savunma bütçesi ve ABD’nin Donald Trump ile beraber ilgisinin orta doğudan başka ticari yollarına yönelmesi gibi gelişmeler kuzey kutbunun yalnızca çevre haberlerinde yer alan bir bölge olmaktan çıkarak, jeopolitik bir strateji arenasına dönüşmesine neden oluyor.
Rusya ve Çin’in Arktik’teki faaliyetleri
Rusya, Arktik’teki en etkili oyunculardan biri olarak, bölgeyi stratejik hedeflerinin merkezine yerleştirdi. Nükleer buzkıran filosu sayesinde Kuzey Deniz Rotası’nı (NSR) kullanarak Asya ile Avrupa arasında ticareti yeniden şekillendirmeyi hedefleyen Rusya, bölgedeki ekonomik ve askeri altyapısını hızla geliştiriyor. Büyük bölümü Rusya’nın kontrolünde olan Kuzey Deniz Rotası, Avrupa’dan Asya’ya deniz ticaretini yaklaşık 30 gün kısaltma potansiyeli sunarken, Süveyş kanalı için güçlü bir alternatif oluşturuyor. Suriye’de Rusya’nın desteklediği Esad rejiminin kaybetmesi ile Rusya’nın Akdeniz’deki etkinliği durumunu belirsizliğe bırakırken, Arktik Rusya için gün geçtikçe daha da önemli bir bölge haline geliyor. Ekim’de Bering Boğazı’nda Çin ile ortak olarak yapılan askeri tatbikat ve Rusya’nın kuzey kutbunu üslendirme faaliyetleri, çevresel kaygıları artıran bir güç gösterisi olarak algılanıyor.
Çin ise, bölgeyi “Yakın Arktik” olarak tanımlıyor ve “Arktik İpek Yolu” projesiyle yeni deniz yollarından faydalanmayı amaçlıyor. Aynı zamanda, Çin’in bu projeyi desteklemek için ileri uydu teknolojilerine ve altyapıya yüksek yatırımlar yaptığı belirtiliyor. Çin’in Arktik’teki faaliyetleri, sadece ekonomik çıkarları değil, aynı zamanda bölgede etkisini artırma stratejisini de sergilemesiyle Rusya ile artan iş birliğini açıklar nitelikte.
Çin ve Rusya arasındaki artan askeri iş birliği, ABD ve NATO müttefikleri için güvenlik endişelerini gündeme getirirken Çin ve Rusya’nın gerçekleştirdiği ortak deniz tatbikatları, hava sahası ihlalleri ve sahil güvenlik devriyeleri gibi faaliyetler, bölgedeki gerginliği de yeni boyutlara tırmandırıyor.
ABD ve müttefiklerin yaklaşımları
ABD’nin Arktik bölgesine yönelik politikası, hem bölgeye dair egemenlik haklarını savunmayı hem de Rusya ve Çin gibi aktörlerin artan etkisini dengelemeyi amaçlarken ABD’nin Arktik Özel Temsilcisi Michael Sfraga, Çin ve Rusya’nın bölgede askeri iş birliği yapmasına dair “kaygı verici sinyaller” aldıklarını belirtti. Bu ortaklığın, çevre koruma veya bilimsel araştırma gibi alanlardan öte, stratejik ve askeri bir boyut kazanmakta olduğuna parmak basan Sfraga; “Alaska, Kuzey Amerika Arktik bölgesi, NATO’nun batı kanadıdır. Bu yüzden Arktik’i bu şekilde düşünmemiz gerekiyor.” sözleriyle Amerika’nın bölgedeki askeri etkinliğini artabileceğine yönelik açıklamada bulundu.
Geçtiğimiz Nisan ayında, beş yıl boyunca 8,1 milyar dolar ve 20 yıl boyunca toplamda 73 milyar dolarlık yeni savunma bütçesi açıklayan Kanada, Rusya ve Çin’in bölgedeki askeri etkinliğe karşı büyük önlemler almaya başladı. Buzulların erimesiyle birlikte, özellikle Kuzey Deniz Rotası’nın alternatifi olan, Kuzeydoğu Geçidi (Northeast Passage) gibi rotalar daha erişilebilir oldu ve bu da Kanada’nın Arktik deniz yollarını küresel ticaret için önemli bir ulaşım yolu haline getirdi. Kanada, bu deniz yollarını hem ekonomik çıkarlarını korumak hem de bölgesindeki güvenliği sağlamak amacıyla, NATO ile beraber bölgedeki etkinliğini genişletmeyi hedefleyecek planlar açıkladı.
ABD ve NATO müttefikleri, Arktik’teki varlıklarını artırma çabalarını sürdürürken, bölgede uluslararası hukukun ve barışçıl iş birliğinin korunması yolunda uzun zamandır somut bir adım atılmadığı gözlemleniyor. Rusya’nın 2022’deki Ukrayna işgali sonrasında, Birleşmiş Milletler’e bağlı olan Arktik Konseyi’nin operasyonlarında önemli aksaklıklar yaşandı. Mart 2022’de Kanada, Danimarka, Finlandiya, İzlanda, Norveç, İsveç ve ABD’nin temsil ettiği diğer yedi Arktik üye devletin, Rusya’nın eylemlerine karşı kolektif bir tepki olarak konseyin normal çalışma formatını geçici olarak durdurma kararı alması bölgeyle ilgili diplomatik çözümlerin de aksamasına yol açıyor.
Svalbard Adası
Svalbard Adası, Arktik bölgesinde yer alan ve zengin doğal kaynaklara sahip bir bölge olarak, hem Rusya hem de Norveç için stratejik bir öneme sahip. Küresel Tohum Deposu’na ev sahipliği eden adanın benzersiz statüsü, bölgenin uluslararası ilişkilerde önemli bir yer tutmasına yol açmıştır. Svalbard, hem Norveç’in egemenliği altında olmasına rağmen, 1920 Svalbard Anlaşması gereğince diğer ülkeler için belirli haklar tanınan bir alan. Bu durum, adanın hem ekonomik hem de jeopolitik bakımdan ilgiyi üzerine çekmesine neden olmuştur. Svalbard Anlaşması, adanın Norveç’e ait olduğunu ancak doğal kaynaklarının ve deniz yollarının kullanımının tüm ülkeler için açık olduğunu belirtir. Anlaşma, Rusya’nın ve Türkiye’nin de dahil olduğu 40’tan fazla ülkenin katılımıyla kabul edilmiştir. Bu nedenle, Rusya ve diğer ülkeler, Svalbard üzerinde egemenliğe sahip olmasalar da, adada ekonomik faaliyetlerde bulunma hakkına sahiptirler.
Svalbard, doğal kaynaklar bakımından zengindir; özellikle balıkçılık, kömür ve potansiyel enerji kaynakları, bu adayı ve çevresindeki denizleri ekonomik olarak cazip kılmıştır. Rusya, tarihsel olarak ada üzerinde ekonomik faaliyetlerde bulunmuş, özellikle kömür madenciliği konusunda varlık göstermiştir. Sovyetler Birliği döneminden bu yana, Rusya’nın Arktikugol adlı madencilik şirketi, Barentsburg yerleşiminde kömür madenciliği yapmaktadır. Son yıllarda bu faaliyetler azalmış olsa da, Rusya bu alandaki altyapıyı ve küçük bir yerleşimi hala sürdürmektedir.
Bugün gelinen noktada Rusya’nın Arktik bölgesindeki askeri varlığını artırması ve Svalbard çevresindeki stratejik alanlarda faaliyet göstermesi, NATO üyeleri için bir güvenlik kaygısı oluşturdu. 16 Aralık’ta Ukrayna’nın deniz kuvvetlerini güçlendirmek amacıyla 2,7 milyar Norveç kronu (242 milyon dolar) tutarında bir yardım taahhüdünde bulunan Norveç, Rusya’ya karşı önlemlerinin boyutlarını değiştirmeye hazırlanıyor.
Arktik’in geleceği, ekonomik ve çevresel faktörler
Arktik bölgesi, sadece jeopolitik değil, aynı zamanda ekonomik ve çevresel açıdan da günümüz dünyası için gün geçtikçe daha da önem kazanıyor. Buzulların erimesiyle ortaya çıkan petrol, doğal gaz ve nadir mineraller gibi zengin kaynaklar, ülkelerin bölgeye olan ilgisinin artmasına neden oluyor. Bu kaynakların çıkarılması ihtimalinin, ciddi çevresel sorunları da beraberinde getirebileceğine dair endişe ediliyor. Aynı konu başlığında; Asya ile olan ticaretin bölgede hız kazanmasının çevreye nasıl etki edeceği de büyük soru işaretleri barındırıyor.
Yerel halkların ve çevre koruma gruplarının endişeleri, bölgenin sürdürülebilirliği ve bölgedeki barış ortamının korunması konusunda uluslararası düzeyde daha fazla dikkat edilmesini gerektiriyor. Aynı zamanda, bölgedeki deniz buzlarının hızlı kaybı, sadece yerel ekosistemleri değil, küresel hava akımlarını ve iklim sistemlerini de etkilemesiyle büyük endişe yaratıyor.
Arktik Konseyi’nin 2022’den beri aktif şekilde toplanmaması bölge hakkında uluslararası hukuka dayalı bir karar alınmasını engellerken, Rusya/Çin ve Batı bloğunun bölgeyi silahlandırma yarışına sokacak hamleler yapmaları ve Kuzey Deniz Rotası ile Kuzeydoğu Geçidi’nin gün geçtikçe önem kazanmaya devam etmesi, önümüzdeki günlerde bölgeyi sıcak gelişmelere açık bir hale getiriyor.
Buna da göz atın: Avrupa ekonomisi: Dönüşüm mü gerilememi mi?