ABD ve Rusya, 2022’de Rus kuvvetlerinin Ukrayna topraklarına başlattığı saldırıdan bu yana ilk defa geniş kapsamlı müzakereler için bir araya geldi. Suudi Arabistan’da gerçekleşen görüşmelerin ilk ayağına iki ülkenin dışişleri bakanları katıldı. Yaklaşık beş saat süren görüşmelerin ardından iki taraf, Ukrayna savaşına son vermek için üst düzey bir heyet oluşturma ve barış sürecinin ardından ortaya çıkacak ekonomik ve yatırım fırsatlarını değerlendirme konusunda anlaştıklarını duyurdu.
Bu görüşmeler, Washington’un Moskova’ya yönelik izolasyon politikasından uzaklaşarak yeni bir stratejiye yöneldiğine işaret ediyor. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, savaşın sona erdirilmesi sürecinin Ukrayna, Avrupa ve Rusya dahil tüm taraflar için kabul edilebilir olması gerektiğini vurguladı. Ancak, müzakerelerde Ukraynalı veya Avrupalı yetkililerin yer almaması tepkilere neden oldu.
Türkiye Ukrayna’yı ağırladı
ABD ve Rusya arasında görüşmeler devam ederken, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskyy de Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuğu oldu. Zelenskyy, Ankara ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, ülkesinin herhangi bir barış anlaşmasına dahil edilmeden alınan kararlara uymayacağını net bir şekilde dile getirdi. Zelenskyy, diplomasi yoluyla atılacak adımların Ukrayna’nın egemenliğinden ve çıkarlarından taviz vermek anlamına gelmediğini belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da görüşmelerin ardından Türkiye’nin Ukrayna’da barıştan yana olan tavrını vurguladı ve geçtiğimiz üç yıl içerisinde diplomatik ilişkiler yönünden Türkiye’nin attığı adımların altını çizerek barış görüşmelerinin adresi olarak Türkiye’yi gösterdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kırım Tatarları konusundaki çabaları konusunda Zelenskyy’e teşekkürlerini de iletti.
Barış sürecinde neler olacak?
Suudi Arabistan’daki görüşmeler devam ederken, Trump’ın Ukrayna için nasıl bir barış planı hazırladığı veya Moskova’nın sürece yaklaşımı henüz netlik kazanmış değil.
ABD tarafı, müzakerelerin uzun ve zorlu bir süreç olacağını belirterek, savaşın geçici bir ateşkes anlaşmasıyla değil, kalıcı bir barış ile çözümleneceğini belirtti.
ABD geri adım atacak mı?
Görüşmeler öncesinde Rus yetkililer, ABD ile ilişkileri normale döndürmek ve Ukrayna için bir barış anlaşmasının temelini atmak istediklerini belirtmişti. Ancak Riyad’daki müzakereler başlamadan önce ABD’nin Moskova’ya önemli tavizler verebileceği belirtiliyordu. ABD’nin, Ukrayna’nın NATO üyeliğinden vazgeçmesi ve bazı toprakları Rusya’ya bırakması gibi şartları kabul edebileceği iddia edildi.
ABD yetkilileri ayrıca Avrupa’nın bir barış gücü misyonu ile Ukrayna’da konuşlanmasını önermişti. Ancak Moskova, NATO üyesi ülkelerin Ukrayna’da herhangi bir rol üstlenmesini kesin bir dille reddetti. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD’li meslektaşlarına, Başkan Putin’in de defalarca vurguladığı gibi, NATO’nun genişlemesinin ve Ukrayna’nın ittifaka dahil edilmesinin Rusya’nın egemenliğine doğrudan bir tehdit olduğunu söyledi.
ABD, Rusya ve Ukrayna’nın karşılıklı olarak enerji altyapılarına yönelik saldırıları durdurması için bir anlaşma da önerdi. Ancak Rusya heyeti, Ukrayna’nın sivil enerji altyapısını hedef almadıklarını savunarak bu öneriyi reddetti.
Putin’in sessizliği ve Avrupa’nın endişesi
Moskova’daki yetkililer, müzakerelerde toprak tavizi vermeyeceklerini daha önce ilan etmişti. Suudi Arabistan’daki görüşmelerin ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin henüz resmi bir açıklama yapmadı. Ancak geçtiğimiz hafta Trump ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde “çatışmanın nedenlerini çözmek istediğini” dile getirdiği bildirildi.
Uzmanlar, bunun sadece Ukrayna ile sınırlı kalmayabileceğini ve Rusya’nın daha geniş kapsamlı bir Avrupa güvenlik mimarisi üzerinde değişiklikler talep edebileceğini öne sürüyor. Avrupa başkentleri, ABD’nin Moskova ile yaptığı görüşmelerin kıtadaki güvenlik dengelerini nasıl değiştireceğini dikkatle izlemeye devam ediyor.
Süreç ne anlama geliyor?
Öncelikle, Ukrayna ve Rusya arasındaki çatışmaların durdurulması adına yapılan görüşmelere, Ukrayna tarafının ve çevre Avrupa ülkelerinin davet edilmemesi, Ukrayna adına olumsuz bir başlangıç olarak görülebilir. İkinci Trump döneminin başlangıcıyla beraber Avrupa ve ABD arasında ipler gerilirken, Trump yönetimi ilk döneminden bu yana ABD’nin Avrupa’nın güvenliği konusundaki rolü konusundaki memnuniyetsizliğini dile getiriyor.
Avrupa’nın güvenlik konusunda daha fazla sorumluluk alması gerektiğini belirten ve Avrupa-ABD ekonomik ilişkilerinde Amerikan lehine bir dengenin kurulmasını talep eden Trump yönetiminin, görüşmelere Avrupa temsilcilerini davet etmemesi de bu anlamda krizi farklı bir boyuta taşıyor.
Ukrayna-Rusya savaşı ve muhtemel barış anlaşması kısmına bakıldığında ise, henüz yeni ve çözüm odaklı önerilere dair bir işaret görünmüyor. Rusya, 2014’te tek taraflı olarak ilhak ettiğini açıkladığı Kırım’a ve yine aynı dönemde kontrol altına aldığı Donetsk ve Luhansk bölgelerine ek olarak askeri harekatlarla tamamını kontrol altına almayı başaramadığı Herson ve Zaporijya bölgelerini bugüne dek talepleri içerisinde belirtiyordu. ABD tarafı ise Rusya’nın taleplerine karşı Ukrayna’nın sınırlarının korunması gerektiğini vurguluyordu.
İki tarafın, bu talepleri müzakere ederek nasıl tüm taraflarca kabul edilebilecek bir ortak plan hazırlayacağı merak konusu. Trump yönetiminin geniş tavizler verebileceği ve bu doğrultuda ortaya çıkabilecek planı Ukrayna’ya kabul ettirmeye çalışacağı yönünde öngörüler bulunurken, görüşülen formüle dair net bir bilgi bulunmuyor. Rusya tarafının iç politikada çatışmayı bir zafer olarak lanse etmenin yanı sıra özellikle Azak Denizi’ne hakim olmak ve Ukrayna’nın endüstriyel tesislerinin bulunduğu güney bölgelerini kontrol altına almak ve Ukrayna’nın NATO’ya kabulünü engellemek gibi hedefleri bulunurken, Trump yönetiminin de barış anlaşmasını tüm taraflar için iyi bir teklif olacak şekilde dizayn etme hedefi mevcut.
Bu bağlamda, ABD ve Rusya arasında yapılan ilk görüşmenin henüz çözüme dair kamuoyuyla paylaşılabilecek net bir fikir ortaya koymaktan uzak olmasının yanı sıra, ancak 3 yıl sonra tekrar temasların kurulması açısından pozitif bir etkisinin olduğunu belirtmek mümkün. Öte yandan tüm tarafların dahil edilerek, konuya ilişkin farklı planların tartışıldığı bir barış konferansının -ve ateşkes anlaşmasının- adı konmadan, çatışmaların bir süre daha devam edeceğini öngörmek isabetli bir yaklaşım olabilir.
Buna da göz atın: Avrupa ekonomisi: Dönüşüm mü, gerileme mi?