Son dönemde Türkiye’de asgari ücret ve enflasyon konuları, adeta ekonominin prime time dizileri gibi sürükleyici bir hal aldığını gösteriyor. Başrollerde asgari ücret artışı, enflasyon beklentileri ve halkın hükümete yönelik eleştirileri var. Yan rollerde ise hepimiz; market alışverişinde etiketlere şaşkınlıkla bakan, maaş günü geldiğinde “Bu ay nasıl geçti?” diye düşünen kahramanlar olarak yer alıyoruz.
Geçtiğimiz hafta yapılan yüzde 40’lık asgari ücret artışı, kulağa ilk başta harika bir haber gibi geliyor. Sonuçta, kim maaşında ciddi bir artış istemez ki? Bu tabii ki fiili enflasyonun da, enflasyon beklentisinin de hayli altında. Bu artışın enflasyon üzerindeki etkilerini anlamak için biraz durup geçmiş verilere bakmak gerekiyor.
2024’te Koç Üniversitesi ve Konda iş birliği ile başlatılan “Türkiye Hanehalkı Enflasyon Beklenti Anketi (TEBA)”, asgari ücret zammı açıklanmadan hemen önce yapılmış olmasına rağmen, katılımcıların zaten oldukça yüksek enflasyon beklentilerine sahip olduğunu ortaya koyuyor. Aralık 2024 TEBA sonuçlarına göre, 12 ay ileriye yönelik enflasyon beklentisi az biraz düşerek yüzde 99’a gelmiş durumda. Sene ortalarında 110 seviyelerini görmüştü. Bu oranlar halen Merkez Bankası’nın hedeflerinin hayli üstünde. Elbette bunlar insanların geçim sıkıntısının oluşturduğu algılarla verilmiş irrasyonel cevapları da içeriyor; ancak ekonomi yönetiminin önemli bir parçası da bu algıları yönetmek değil mi?

Peki bu beklentiler nasıl şekilleniyor? Araştırmalarımız, katılımcıların yüzde 75’inin fiyat artışlarını hükümetin yanlış ekonomi politikalarına bağladığını ortaya koyuyor. Fiyat artışlarını dış güçlere bağlayanların oranı yüzde 13, sürecin doğal olduğunu düşünenlerin oranı ise yüzde 12. Görünen o ki, “enflasyon canavarı” halkın gözünde oldukça net bir sorumluyla karşımıza çıkıyor.
Hanehalkı algısı: Doğal seleksiyonun yeni bir formu
Düşük gelir gruplarında enflasyon beklentisinin daha yüksek olması, halkın bir kısmının ekonomiyi “doğal seleksiyon” gibi görmeye başladığını düşündürüyor: “En hızlı davranan ve en iyi fırsatları kovalayan kazanır.” Yüksek gelir gruplarının ise nispeten daha iyimser beklentilere sahip olması, ekonomik kırılganlığın daha çok alt gelir gruplarını etkilediğini gösteriyor.
Literatüre baktığımızda ücretlerdeki artışın enflasyonun altında kalması ilerleyen aşamalarda enflasyonun düşmesini sağlar diye düşünüyoruz. Ancak burada ekonomi yönetiminin çözmesi gereken bir mesele ortaya çıkıyor. Başta da dediğimiz gibi geçim sıkıntısı çeken birisinin enflasyonun düşeceğine dair rasyonel bir beklenti ortaya koyması çok zor. Birey dediğiniz durduğu pozisyondan konuları değerlendiriyor. Evet, insanların alım güçleri düşecek, talep azalacak, dolayısıyla da fiyat artışı duracak; neticede de enflasyon düşebilecek diye bir hesap yapılabilir. Ancak, günün sonunda istediğini raftan sepetine atamayan vatandaş için en analitik bakış açısıyla bile enflasyon düşecek demek çok güç. Dolayısıyla algıda düşmeyeceği tahmin edilen enflasyonu gerçekte düşürmek de şimdiye kadarki gözlemlerimizden hayli zor gözüküyor. Zira halen halkın yüzde 90’dan fazlası alacağı beyaz eşyayı bugün alırım, yarın alamam diyor.
Şimdi biraz ders çalışma zamanı
Bu ekonomik düğümde, markalar da kendi stratejilerini yeniden düşünmek zorunda. Tüketiciler, fiyatların daha da yükseleceğini öngörüp alışverişlerini öne çekiyor. İş dünyasının fiyat belirleme süreçlerindeki daha “temkinli” yaklaşımı (yüzde 91 ile enflasyon beklentileri daha düşük), aslında bir fırsat penceresi sunuyor.
Asgari ücret artışları, gelir adaletini sağlamada önemli bir araç olsa da, ekonomik kargaşada herkesin yeni bir strateji geliştirmesi gerekiyor. Hanehalkı, hükümetin ekonomi politikalarını sorguluyor, markalar tüketicinin dilini yakalamaya çalışıyor, hepimiz ise ay sonunu getirme oyununda bir üst seviyeye geçmeye çalışıyoruz.
Türkiye’de bu tip dönemlere çok aşina perakendecilere ve pazarlamacılara enflasyonist ortamda ne yapılması gerektiğine dair akıl vermek biraz densizlik olabilir. Ancak, 2025 her sektör için risk içeren bakir alanları göze kestirmek gereken bir dönem olacak. Kendi yaptığım iş de olduğundan bu noktada farklı araştırmalardan kendi perspektifinizi oluşturmanız ve karşınızdaki tüketiciyi çok iyi anlamanız gerektiğini bir kez daha hatırlattığım için beni affedin. Trafikte konforlu, kazasız belasız yol almak isterseniz önünüzdeki 3 arabayı ve hatta daha ilerisini de kontrol ederek araç sürmeniz gerekir ya. İşte bu yüzden size kesin bilgi: Sezgilerden ziyade ders çalışarak bu seneyi aşabileceğiz.
Hepimiz çok çalışarak az kazanmaya alıştık ama gelsin artık şu demokratik refah ortamı, değil mi?
Enflasyonun saadece beklentilerde değil kendisinin de düştüğü bir yıl olması dileğiyle.
Buna da göz atın: Türkiye 2024’te hangi terimleri arattı?