Bazı insanlar için sohbet etmek diğerlerinden daha kolaydır. Özellikle dışa dönük kişiler sosyal etkileşimden enerji alırken, içe dönükler bunu genellikle yorucu bulur. Peki, bu durum içe dönük kişilerin hayatlarını yüz yüze sohbetlerin tamamından kaçınarak mı geçirmeleri anlamına geliyor? Elbette hayır. Konuşmanın sadece yetenekle değil, bir sanat olarak kabul edilerek öğrenilebilen bir beceri olduğunu Arthur C. Brooks, The Atlantic’teki köşesinde etraflıca ele aldı. Konuşma sanatı üzerine gerek veri gerekse kişisel deneyim kaynaklı değerli yöntemler ve içgörüler içeren bu köşe yazısını sizin için derledik.
Sinirbilimciler, içe ve dışa dönük kişilerin konuşmalardan keyif alma seviyelerinde değişimin nedenine dair ilginç bir açıklama sunuyor. 2011’de Cognitive Neuroscience dergisinde yayımlanan bir çalışmada, araştırmacılar elektroensefalografi kullanarak, deneklere insan yüzleri gösterildiğinde beyinlerinde oluşan P300 dalgası adı verilen bir beyin aktivitesi türünü ölçtüler. Ölçüm sonucu, dışa dönük kişilerin P300 genliklerinin içe dönüklere kıyasla daha yüksek olduğunu yani sosyal uyaranların onların dikkatini daha fazla çektiğini gösterdi. İçe dönükler ise, muhtemel konuşma partnerlerinin yüzlerine karşı daha az ilgi ve çekim gösteren beyin aktivitesi sergilediler. Dolayısıyla, bu kişilerin canlı bir sohbeti tercih etmediklerini varsayabiliriz.
Birbirimizi gerçekten anlıyor muyuz?
Konuşmalardaki yaygın bir problem ise, birbirimizi sandığımız kadar iyi anlamamamız.. 2011’de Journal of Experimental Social Psychology’de yayımlanan bir çalışmada, beş akademisyen, arkadaşlar ve eşler arasında bile insanların karşı tarafın söylediklerini yüzde 85 oranında doğru anladıklarını düşündüklerini, ancak gerçek anlamda anlama oranlarının yalnızca yüzde 44 olduğunu gösterdi. Araştırmacılar, “Şu aralar neler yapıyorsun?” gibi masum bir sorunun dahi samimi bir ilgi, karşı tarafın gecikmesine karşı duyulan rahatsızlık ya da yapageldiği şeylere dair bir şüphe anlamına gelebileceğini belirtiyor. Bu anlam belirsizliği, tonlamadan kaynaklanabileceği gibi, insanların birbirlerini yeterince iyi dinlememesinden de kaynaklanıyor olabilir.
Sohbeti keyifli kılan ön hazırlık mıdır?
Muhtemelen sohbetlerin zor olmasının en temel nedeni, onları önceden hazırlamıyor ya da daha iyi hale getirmek için çaba göstermiyor olmamızdır. Alison Wood Brooks’un kaleme aldığı Talk: The Science of Conversation and the Art of Being Ourselves’ın temel savını oluşturan bu yaklaşım doğrultusunda kitap, onlarca yıllık araştırmalara dayanarak, insanlarla nasıl daha iyi ve keyifli etkileşimde bulunabileceğimizi inceliyor. Brooks’un belirttiğine göre, insanlar genellikle bir akşam yemeğinde ne hakkında konuşacaklarından çok, ne giyeceklerini düşünüyor. Araştırmalara göre, bu umursamazlığın sebebi de “tembellik” değil; insanların yüzde 50’si önceden konular düşünmenin sohbeti yapay ve zoraki hissettireceğine inanıyor. Sadece yüzde 12’si, bu tür zihinsel hazırlığın sohbet deneyimini iyileştireceğini düşünüyor.
Konuşma sanatının 4 temel ilkesi: TALK
Brooks, güçlü ve keyifli bir sohbet için dört temel ilke belirlemiş ve bunu uygun bir akrostiş ile özetlemiş: TALK (konuşmak).
- T (Topics – Konular): Sohbete girmeden önce konuşmak istediğiniz birkaç konuyu düşünün. Başlatılan sohbet rastgele değil, önceden düşünülmüş olduğunda bu güven duygusunu artırabilir. Bu yöntem yalnızca yemek davetleri için değil, birçok sosyal ortam için uygun. Örneğin, hayatınızdaki önemli kişilerle konuşurken ele almak istediğiniz konuların bir listesini tutabilirsiniz. Hazırlıklı bir soru, bir arama ya da ziyareti başlatmak için iyi bir sebep olabilir.
- A (Asking – Soru Sormak): Elbette, katı bir sorgulama iyi bir sohbet yaratmaz. Genç yetişkin öğrencilerim, ebeveynlerinin onlarla iletişim kurarken sadece bu tür sorgulayıcı bir dil kullandığından şikayet ediyor. Bu, bazı ebeveynlerin çocukları küçükken geliştirdikleri bir iletişim modelinde takılı kalmalarından kaynaklanıyor olabilir. Ancak genel bir kural olarak, soru içermeyen bir sohbet tatmin edici değildir—karşınızdaki kişinin hiç meraklı görünmemesi keyifsiz bir sohbet yaratır.
İyi bir soru sormanın farkı, derin dinleme gerektirmesidir. Karşınızdaki kişinin söylediklerine gerçekten odaklandığınızda, takip soruları doğal olarak gelir. Buna karşın, dinlemek yalnızca konuşma sırasını beklemek anlamına geldiğinde—bu durum akademik dünyada çok sık görülür—takip soruları ya hiç gelmez ya da yalnızca göstermelik olur. - L (Levity – Hafiflik): Brooks, sohbetlerde mizahın büyük bir destekçisi. Bu elbette bir komedyen edasıyla sohbet sürdürmeniz anlamına gelmiyor. Aslında başarılı mizah genellikle şakalar yapmaktan değil, iyi bir ruh halini korumaktan geçiyor; sohbeti fazla ciddi ve ağır hale getirmeyen bir hafiflik ve incelikli bir espri anlayışı. Gülmeyi, komik bir şeye verilen tepki yerine sosyal bir buz kırıcı olarak düşünebiliriz. Nitekim, bir çalışmada, araştırmacılar sohbetlerdeki kahkahaların yalnızca yüzde 10 ila 15’inin gerçekten komik bir şeye tepki olarak ortaya çıktığını ortaya koydu.
Bu tür bir neşeyi korumanın en kolay yollarından biri, hem kendiniz hem de sohbet ettiğiniz kişi için, gülümsemektir. Psikologlar uzun zamandır gülümsemenin ruh halimizi iyileştirdiğini dile getiriyor. Üstelik, bir gülümsemeyle iletilen iyi ruh hali bulaşıcıdır; karşı tarafın da daha mutlu hissetmesine yol açabilir. - K (Kindness – Nezaket): Bu muhtemelen iyi bir sohbetin en önemli bileşenidir. Nezaketi cömertlik olarak da düşünebilirsiniz, çünkü bu, konuşmadaki diğer kişinin neye ihtiyacı olduğunu düşünmek ve ona bunu vermek anlamına gelir. Brooks’un belirttiği gibi; bu bazen cesaretlendirme, bazen zorlayıcı bir geri bildirim, yeni fikirler, kısa bir kahkaha, bir tartışma platformu, meydan okuyan sorular ya da sadece bir mola olabilir. Ancak her zaman öncelikle karşınızdaki kişiye odaklanmayı gerektirir.
Bu kulağa yorucu ya da sıkıcı gelebilir. Ancak tam tersine, birçok araştırma kaynaklarımızı başkaları için kullanmanın, onları kendimiz için kullanmaktan daha fazla mutluluk getirdiğini göstermiştir. Bu sadece maddi kaynaklarla sınırlı değildir; aslında dikkatiniz, herhangi bir anda verebileceğiniz en değerli şey olabilir.
Konuşma sanatı öğrenilebilir mi?
Sonuç olarak, sohbet etme becerisi doğuştan gelen bir yetenekten çok geliştirilebilen bir sanattır. Konuşmalara önceden hazırlık yapmak, karşımızdakine ilgi göstermek, mizahı doğru dozda kullanmak ve nezaketi elden bırakmamak, daha iyi iletişim kurmanın temel taşlarıdır. Bu becerilere dikkat eden bireyler, sadece daha iyi sohbetler yapmakla kalmaz, aynı zamanda daha güçlü sosyal bağlar da kurarlar.
Buna da göz atın: Ne yaparsan yapma, ne dediğin de nasıl dediğin de olay